Kayıtlar

2016 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Evet o şarkı benim tüm yaralarımı ezbere biliyor

Kırılmadık hiçbir yanım kalmadi artik. Benim canim acımıyor, benim beynim uyuştu, benim kalbim kurudu. Sen yanimdan vurdun beni. Sağım solum kalmadı. Önümü goremez oldum, ardımda düşmanca iğneler... Çok yorgunum adam.  Kollarinda uyumaya geldim be. Beni öldür diye gelmedim ki hem. Gelirken zaten ölüyordum ben be adam. Zaten kırık döküktüm sana gelirken, yaralarimi sar istedim. Yara ol demedim. Yeni yara açarken biraz acı istedim bana, kıyama istedim.  Ben istedikçe sen benden götürdün.  Ben yalvardıkca sen kendini yücelttin.  Ben kalmıyorum ama benden geriye birşey kalmıyor.  Eriyorum ben yavaş yavaş sen görmüyorsun.  Acıyorum, açılıyor acıyla sardiklarim.  Yeter be adam !  Sende vicdan yok mu hiç.  Merhametin kalmadı mı?  Yeter be adam sevdikçe yeter..

Hayalleri olanlar önce görür ölümü..

Resim
Şimdi sizin için bayağı bir geçmişe gideceğim, 6 yaşıma… Yolda dayak yemiş bir köpek gördüğüm zaman karar vermiştim mesleğime, ben büyüyünce veteriner olacaktım. Anneme dönüp ‘’ Anne ben hayvan doktoru olmak istiyorum.’’ Dediğim an başladı bende ki yangın… Zaten hep hayvanlarla iç içe bir yaşamı severdim. İlk kelimesi bile tedi olan biriyim. Annem o zamanlar bir şey demedi. Ve ben hayvanlara olan aşkımla büyüttüm mesleğimi içimde. Lise bitti ve sınav sonucunda Dicle Veteriner Fakültesine yerleştim. İşte o gün benim hayatımda en mutlu gündü. Hayalim benim olmuştu. 6 yaşında ki Kızıl içeride bir yerde dans ediyordu. Mutluydum, istediğimi almıştım. Ama Diyarbakır bildiğiniz gibi beni çok yordu. Puanım Ankara’ya yetmesine rağmen aile baskısıyla mimarlık okumaya gönderildim ama içimde ki yangın hiç dinmedi ve ben yazları veteriner yanına gitmeye başladım. Yapamadım mesleğimsiz, bıraktım mimarlığı ve yeniden girdim sınava… Bu sefer veterinerlik yazarsam gidemeyeceğimi biliyordum

Kalbim sensiz kaldı..

Resim
İnsanların arasında yalnızlığımla kayboluyorum. Herkes mutluyken ben mutsuzluğumla baş başayım. Buna sebep olan tek kişi de benim ya en çok o zor. Yarın hayatımın en önemli derslerinden birinin sınavı var algoritma ve ben sınavı bile takamıyorum. Sanki hayatın içerisinde bir yerde kaybolmuş kalmışım ve kimse beni bulamıyor, sesim kimseye ulaşmıyor. Korkuyorum yeniden sevmekten, korkuyorum yeniden kaybetmekten.  Hayatıma neler yaptın Ankaralım… Ne seninle ne de sensiz yapabiliyorum. Sen olmayınca başka kimsenin olmasına gerek kalmıyor gibi… Beni Ankara’ya bağlayan artık sadece geçmiş olacak. Bir daha İstanbul’da erguvanlar aynı kokmayacak, papatyalar bile küsecek bana biliyorum. Bugün Fenerbahçe maçını izle demişsin. Yanında ben varmışım gibi izle o maçı... Senin olmadığın bir yerde, ayak izin olmayan bir şehir de nasıl maç izleyeceğim yine. Nasıl Fenerbahçe gol atınca sırf senin gözlerin parlıyor diye sevineceğim. Senin izlemeyeceğin bir maçı ben nasıl izleyeceğim. Kokun olmadan n

beni affet bazen gitmek gerek..

Hayatını alt üst etmeye niyetli bir insanım işte. Öylece hayatımı bok edebilecek yapıya sahibim. Kendimi parçalara ayırmak istiyorum hatta. Paramparça etmek istiyorum. Sen sustukça ben kendimi öldürmek istiyorum demek geliyor içimden ama en iyi yaptığım şeyi yapıyorum ve susuyorum. Susmak bazen en kolay yol gibi geliyor bana. Hatta en kolayı susmak oluyor. Senin gibi bende susuyorum. Bir gün gelecek burada seni anlatacağım biliyorum… Seni başkasının olarak anlatacağım ama. Bunu yapmak bana acı verse de senin mutluluğunda bir harflerde ifade bulacak, mutsuz olduğunda yanında olamayacağım için özür dilerim. Mutlu olduğunda da yanında olamayacağım zaten bunun içinde şimdiden özür dilerim. Bir gün beni öldürse de seni sevdiğin insanla izleyeceğim.. Şimdiden affet beni..

Ben seni işgal edemem teslim olurum.. Ben ateşim sen su, sende boğulurum..

Resim
Ait olamamak hiçbir yere… Belki de benim tek sorunum budur.. Ama insan zaten doğduğu yere ait değildir ki, büyüdüğü yere de ait değildir. İnsan hep olmak isteyip de olamadığı yere ait değil midir? Ben nereye aitim peki? Ben neden hep yollardayım da kendimi bir yerde tam bulamıyorum… İstanbul bile beni büyülemiyor artık hatta Ankara’ya bile ait olduğumu düşünemiyorum artık. Bu benim mutsuzluk hikâyem yine Ankaralıyla son bulacak ve ikimizden birini öldürecek bir hikâye sadece… Birimizden biri pes edinceye kadar sürecek bir savaşın hikâyesi bu. Bir kitap arkası gibi oldu ama benim hayatım sanki kamyon arkası yazıları gibi. Dünya’ya bok olarak gelecekmişim de sanki son anda insan olmuşum gibi bir hayat bu. Herkesi sigara yakmaya davet ediyorum şu an ama içmeye değil. Orda öylece yanışını izleyin.. İzlediniz mi ? İşte ben o sigarayım.. Yavaş yavaş alevler ve dumanlar içinde kalan kız… Kendi de alev olan, ateş olan insan. Bir tek onu yakamıyorum. Hayır Ank

Kokusunu içine çeke çeke öpmek nedir bilir misiniz siz ?

Resim
   Suskunluğunu hiç sevmiyorum. Soğuk duruşunu hiç sevmiyorum. Sanki o hep gözleri ışıl ışıl gülmek için yaratılmış. Güldüğü zaman Güneş'i kıskandıran birini gördünüz mü siz ? O güldüğü zaman güneş bile bulutların ardına saklanıyor işte. Ve gözleri bana gülmüyor. Güneş'i kıskandıran gülüşü benim için değil. Hatta sesini bile duymuyorum. Sessizliklerin en kötüsünü yaşıyorum. Bağırıp çağırmasına razı olduğunuz birinin suskunluğunu yaşıyorum. Beni öldürüyor. Sessizliği beni öldürüyor. Kimsenin öldürmediği kadar öldürüyor beni sesini duymamak, ne yapsam sarmıyor kırıklarını.      Sarıldığımda mutlu olduğum insan, yanında huzurlu olduğum ve aslında en çok sana kırıldığım. En çok seni önemsediğim ve en çok seni dinlediğimi bilmelisin. Aslında sana küsemiyorum ben. Küs gibi yaparken bile canım senden daha çok yanıyor. Küs olduğumuzda yanında başkasını görmeye bile tahammül edemiyorum ama sen bunların hiç birini bilmiyorsun. Bütün anlarımda seni düşündüğümü bilmiyorsun.

Aramızda kalsın ama ben seni bayağı bir özlüyorum..

Resim
    Yurttan ve Dünya'dan haberlerle karşınızda olmayı çok isterdim ama çok haber yok.  Aselsan'dan gurur verici bir haber var. Ankaralının da içinde olduğu bir mühendis grubu kızılötesiyle uçakları ve radarları kör eden ve füzeleri istediği gibi yönlendiren bir sistem geliştirdi. Tabi bu yine onun çok çalışması anlamına geliyor. Bu da daha az konuşmamız anlamına geliyor.  Onu çok özlüyorum. Bazen liseye dönmek ve yine hiç bir işimizin olmadığı o zamanları istiyorum.  Cam bir fanusun içine sıkışmış gibiyim. Etrafımda insanlar var ama ben onlara sesimi duyuramıyorum ya da onlar beni sadece cam fanustan izliyor gibiler. Bu fanusun içine aldığım insanlar oluyor bazen ama genellikle yalnız başıma yaşıyorum. Hayattan beklentilerimi sıfırladım tamamen. Artık hiç bir şey beklemiyorum. Sanki yaşamıyorum da sadece bir anıyım. Öylece insanların hayatına dokunmuş bir parmak izi gibi hissediyorum. Kimsenin beni sevmediğini düşünüyorum ya da kimsenin sevgisini değerli bulmuyorum

İlan ediyorum.. Boku Yemiş Haldeyim..

Resim
Bilmediğiniz üzere Çünkü bunu size hiç anlatmadım.. Teknik bir üniversite de Bilgisayar Mühendisliği okuyorum. Ve hikaye burada ilginç olmuyor. Hatta leş gibi bir hale bürünüyor. Hep yurtla ilgili bir sıkıntım oluyor benim. Dicle üniversite maceramı okuyanlar belki biraz biliyordur. Bu sefer de işte daha az sıkıntı yaşamak için özel yurda kayıt oldum. Ama daha fena oldu. Önceden yöneticilerle sorun yaşamıyordum en azından. Konumuz bu değil ama.. Konu bu mu bilmiyorum ama bu hafta yurda ve okula dönmek zorundayım. Şey yapacağım herhalde kendimi öldüreceğim falan. Bu arada orada ki hayatımdan hiç bahsetmedim size. Orada da 5 kişi hep beraber takılıyoruz. Ama onlara ne lakap versem bilemedim. Birine Programcı diyebilirim. Çünkü daha önce programcılık okumuş ve tabi hepimize o öğretmeye çalışıyor. Tabi çocuğu sinir ediyorum bence bu öğretme işinden vazgeçer yakında. Biri de RockBoy olsun çünkü rock emojiyi çok seviyor. Diğeri de SarıKafa olsun. Sarışın falan ya bence bu uyar ona

Her şey farklı olsa da, birbirimiz için atan iki yüreğimiz aynı.

   Hayatımın düzene girmesini umarken yazıyorum bu yazıyı yine. Bugün 9. yıl dönümümüz.. Kutlu olsun sevgilim. Her sene bana yine sensizlik kalıyor. Fark ettin mi bunu ? Sana neler anlatacağımı düşünüyorum işte yine. Biliyorum bu yazıyı bekliyorsun ve beklemen benim yazmamı zorlaştırıyor. O günü yeniden anlatmak istemiyorum o yüzden o günden tam 3 yıl sonrayı anlatacağım sana. Yine bildiğin bir hikayenin sana anlatılması sıkıcılığı, hatta yaşadığımız bir günü sana anlatmanın benim için zorluğu sardı kelimeleri. Bu saatleri nasıl biliyor bu kız deme. Tamamen defterimden kopyalıyorum..  Saat 11.00 Telefonuma gelen binlerce arama sonunda uyanmam.. '' Bu gün 3 yıl oldu kalk artık hadi seni bekliyorum kartanem.'' diye söylenme ile başlayan  ve saat 12 de hazır olmamı söyleyerek kapattığın telefon konuşmamız.  Hem uykumu böldüğün için sinirlenmem hem seni özlediğim için sabırsızlanmam birbirine karışmış bir halde kalkıyorum ve yüzüme soğuk suyu çarpıyoru